Avrupa Birliği’nin önderlerinin Türkiye konusunda kabul ettikleri sonuçlar basına açıklanmış. Bunların hepsi beklenen sonuçlar. AB Dışişleri Yüksek Temsilcisinin hazırladığı raporda yer verdiği sonuçlar. Bir de, Borrell’in sonuçlarına, tam bizim öngördüğümüz üzere, insan haklarıyla ilgili yalap şap bir paragraf eklemişler, kamu oyunu ve AB Parlamentosunu düşünerek. Olaylara bakarken pembe gözlük kullanmayı seviyorsanız, Türkiye ile ilgi bu sonuçların hiç de üzücü olmadığını düşünebilirsiniz.
Asıl karar Haziran ayında alınacakmış. Meğer Mart ayında alınması bekleniyordu. Neymiş? Olumlu bir hava varmış. Artık karar vermektense gelişmeleri izlemek akıl kârı (işi) olacakmış. Haziran ayı kararlarını iki alternatifli olarak hazırlamışlar. Şayet Türkiye uslu durursa havuç mönüsü, yaramazlık yaparsa sopa mönüsü. Çok matrak işler bunlar!
Toplantıdan öncesine, geçtiğimiz Kasım ayı sonunda başlayan yumuşama sürecine dönelim. AB’nin bize verdiği bildiri açıktı: “Elindeki 4 milyon Suriyeliyi sakın üstüme salma, ben de seni yönetim edeyim. Ne ki, birkaç üyemiz sana üzücü halde takmış vaziyette. Bana bir şeyler ver ki onları susturayım.” Bizimkiler de bağırıp çağırmayı kestiler, gemileri limana çektiler, istikşafî görüşmeler başladı. Öte yandan Nisan ayı sonunda Kıbrıs toplantısı yapılacak. Bu durumda AB’nin iki elen üyesinin, mırın kırın etseler de “Türklerin canına okuyalım” müziğini AB korosuna söyletme imkanları kalmadı.
Haziran ayında ne olacak? Göreceğiz ancak AB’nin önde gelen ülkelerinin başını ağrıtan çıkışlar bizim taraftan gelmezse, ABD de olumsuz manada burnunu sokmazsa tahminen gümrük birliğini güncelleme görüşmelerininin ön görüşmelerinin öngörüşmeleri başlar. (O mevzuyu ilerde işleriz.)
Pembe gözlük takmayanlar bu metne bakarken metinde belirtilmeyen noktalar üzerinde durur. Neden Türkiye’nin AB’ye iştirak müzakerelerinden, adaylık sürecinden kelam edilmiyor? Neden insan hakları konusu nerdeyse es geçiliyor? Türkiye’ye zati yaptırım uygulanıyor, müzakerelere devam etmeyerek ve Gümrük Birliğinin güncellenmesi geciktirilerek. Bu yaptırımlar da bizim gidişimizin ve geleceğimizin olumsuz şekillenmesine katkı yapıyor. Neden bu konular tartışılmıyor?
Aslında genel karşılık kolay ve kesin. AB artık Türkiye’ye bir aday ülke gözüyle bakmıyor. İnsan hakları konusunu da Avrupa Konseyi’ne bırakıyor. İstanbul Kontratıyla ilgili asıl özlü açıklamalar Avrupa Kurulundan geldi. AB artık bizi nerdeyse Rusya üzere görüyor. Yeniden ilerleme raporları takvimine nazaran çıkar, AB parlamentosu da yüksek sesli kararlar kabul eder, ancak bütün bunlar AB’nin siyasal karar vericilerini pek etkilemez. Bilakis, soran olursa, müzakereleri iyice gömmek için münasebet olarak kullanırlar. AB artık “Türkiye bana ziyan vermesin, bana ilişmesin de ne yaparsa yapsın” havasında.
Yazının tamamı burada.
Para Tahlil